Tarih bazen iki kişinin gölgesinde şekillenir. Fatih Sultan Mehmed ile Vlad Dracula’nın karşı karşıya geldiği dönem, işte böyle bir kesittir. Osmanlı’nın güçlenmesinin Balkanlar’da yarattığı dalga, kimi bölgeleri istikrara taşırken, kimi hükümdarların da içindeki sertliği yüzeye çıkardı. Vlad’ın hikâyesi de bu dalgalanmanın tam ortasında oluşmuş, çalkantılı bir kişilik portresinin bir ülke siyasetine nasıl yön verdiğini gösteren örneklerden biridir.
![]() |
| Fatih’in Vlad’la Mücadelesi |
Genç Vlad’ın Edirne’de geçirdiği yıllar hem merak uyandırır hem de insanı düşündürür. Osmanlı sarayında kötü muamele görmemişti; aksine devlet düzeni, askeri yapı, saray teşkilatı gibi konularda ciddi gözlem fırsatı buldu. Fakat memleketinde yaşanan taht kavgaları, ailesinin trajedileri ve Eflak’ın istikrarsız yapısı, onda derin bir güvensizliğin ve içsel öfkenin tohumlarını bıraktı. Bu öfke, ileride hem kendisine hem bölgesine ağır maliyetler çıkaracaktı.
Taht ve İlk Dönem
Fatih Sultan Mehmed’in tahta çıkışıyla Osmanlı’da yepyeni bir dönem başladı. Genç hükümdar, sadece bir ülkeyi değil, bir coğrafyanın kaderini de yeniden yazma potansiyeline sahipti. İstanbul’un fethinden sonra Balkanlar’daki güç dengesi kaçınılmaz olarak Osmanlı lehine kaymıştı. Bu yeni zeminde Eflak’ın başındaki kişinin Osmanlı’ya uyumlu olması bekleniyordu.
Vlad ilk döneminde bu uyumu sağlayacakmış gibi görünüyordu. Ancak Macar Krallığı ile kurduğu ilişkilerin güçlenmesi, Osmanlı’ya bağlılık yemininin arka plana atılması, kısa sürede gerilimi artırdı. Özellikle Osmanlı’ya ödenecek vergiyi reddetmesi, elçilerin öldürülmesi ve sınır bölgelerinde uyguladığı acımasız yöntemler, iki ülkeyi çatışmaya sürükledi.
Kazıklı Voyvoda Lakabı Nereden Geliyor?
Tarihin Vlad’a biçtiği “Kazıklı Voyvoda” lakabı sebepsiz değildir. Hem Osmanlı hem Avrupa kaynaklarında, Vlad’ın insanları kazığa oturtma yöntemini sıkça kullandığı yazılır. Bu sadece bir cezalandırma değil, psikolojik bir korku siyasetinin parçasıydı.
İnsan okurken bile ürperiyor; bir hükümdarın halk üzerinde böyle bir yöntemle otorite kurması, o toplumda uzun vadede onarılması zor bir tahribat yaratır.
Osmanlı kaynaklarında Vlad’ın bu yönteminin “düzeni değil cinneti andırdığı” belirtilir. Fatih’in daha sonra Târgoviște önlerinde gördüğü “kazıklı orman”, bu cinnetin somut hâlidir. Osmanlı kronikleri burayı betimlerken bile kelimeler yer yer yetersiz kalır. Bazen tarih, insanlığın karanlık tarafını fazla açık gösteriyor.
Fatih’in Kararı
Vlad’ın saldırıları sürünce, Fatih artık diplomatik uyarının ötesine geçmek zorunda kaldı. Osmanlı’nın klasik siyasi tutumu bellidir: Önce uyarılır, sonra yaptırım uygulanır, en sonunda ise askerî çözüm devreye girer. Vlad, ilk iki aşamayı reddetmişti.
1462’de Fatih Sultan Mehmed büyük bir Eflak seferine çıkmaya karar verdi. Bu sadece bir sefer değildi; bölgenin güvenliğinin yeniden tesisi anlamına gelen stratejik bir hamleydi. Osmanlı ordusu Tuna’yı geçtiğinde, Vlad’ın bıraktığı yakılmış köyler ve kazıklı cesetler, seferin ahlaki boyutunu bile değiştirmişti. Bir hükümdar, kendi halkına böyle kötü davranırsa, komşu devletin “neden müdahale ettiğini” anlamak zor olmuyor.
Gece Baskını
Vlad’ın en meşhur girişimlerinden biri olan gece baskını, tarih kitaplarında geniş yer bulur. Amaç Fatih’i öldürmekti. Plan cesur görünse de Osmanlı ordusunun düzeni ve Fatih’in askeri öngörüsü bu baskını boşa çıkardı.
Osmanlı kaynakları bu saldırının “düzensiz bir imtihan” olduğunu yazar. Vlad’ın ani saldırı ve korku stratejisi, Osmanlı’nın disiplinli savaş düzeni karşısında tutunamadı.
Kısacası düzen, kaosa galip geldi.
Târgoviște ve Sonrası
Osmanlı ordusu ilerledikçe Vlad geri çekilmek zorunda kaldı. Bölge halkının bir kısmı, yıllarca baskı altında kalmış olmanın bıkkınlığıyla Osmanlı ordusuna direniş göstermedi. Fatih’in Vlad yerine kardeşi Radu’yu desteklemesi, Eflak’ta kısa sürede istikrar getirdi.
Bu noktadan sonra Vlad’ın iktidarı neredeyse tamamen çöktü. Macar Kralı Matthias’ın Vlad’ı esir alması, Osmanlı’nın bölgedeki nüfuzunun daha da güçlendiğinin göstergesiydi.
Son Dönem ve Son Çarpışma
Vlad yıllar sonra yeniden Eflak tahtını ele geçirmek için girişimde bulundu. Ancak ne halk eskisi gibi destekliyordu ne de siyasi koşullar uygundu. Osmanlı’nın bölgedeki etkisi artmış, Eflak halkı Radu döneminde nefes alacak bir ortam bulmuştu.
Vlad’ın son savaşı da bu koşullar içinde yaşandı. Osmanlı kuvvetleriyle girdiği çarpışmada öldürüldüğü, hem Osmanlı hem bazı Avrupa kaynaklarında kaydedilir. Vlad’ın başının kesilip İstanbul’a gönderildiği de Osmanlı tarihçileri tarafından aktarılır. Bu, Osmanlı siyasetinde “bir dönemin kapandığını” göstermek için kullanılan sembolik hareketlerden biridir.
Bir bakıma, Vlad’ın kendi inşa ettiği karanlık korku düzeni, Osmanlı’nın bölgedeki düzen arayışıyla son buldu.
Mücadelenin Anlamı
Fatih ve Vlad’ın mücadelesi, iki kişinin şahsi hesaplaşmasından ibaret değildir. Bu, Balkanlar’ın düzeni ve Osmanlı’nın bölgedeki barış politikasıyla ilgilidir.
Fatih’in amacı, Eflak’ı bir “kaos bölgesi” olmaktan çıkarmaktı. Vlad’ın amacı ise güvensizliğini korkuyla bastırmaktı. İki anlayış çarpışınca, doğal olarak istikrarı temsil eden galip geldi.
Bugün meseleyi iki ucundan da okumak mümkün ama dönemin şartlarına göre baktığımızda Osmanlı’nın yaptığı hamleler, sadece siyasi değil, insani bir zorunluluk gibi duruyor. Vlad’ın sertliği ülkesini ayakta tutmaya yetmedi; Fatih’in düzen anlayışı ise bölgeyi yeniden şekillendirdi.
Netice
Fatih Sultan Mehmed ile Vlad Drăculea’nın mücadelesi, tarihte hem askeri hem psikolojik yönüyle öne çıkan bir örnektir. Vlad’ın korku siyaseti, Fatih’in devlet aklıyla çarpışınca tarihin yönü hızlıca Osmanlı lehine döndü. Vlad’ın ölümü de Osmanlı tarafından gerçekleşti; mücadele böylece tamamlandı.
İnsan tarihe bakınca, “düzenin eninde sonunda galip geldiğini” yeniden hatırlıyor.


Yorum Gönder